Çarşaf-ı Şerif ve Himmet

Fransız Devrimi'nin öncülerinden, toplumsal özgürlüklerin savunucusu, Fransız Aydınlanması'nın en önemli filozofu hatta Fransız Aydınlanma Hareketi'nin babası sayılan Voltaire, zamanının toplumsal, dinî, politik ve kültürel konularını radikal bir biçimde eleştirmiştir. Bundan ötürü yaşadığı toplumun ve zamanın sınırlarını aşarak tüm dünyaya ve nesillere fikirleri sirayet etmiştir.

Voltaire'nin bir sözü ve o sözün can bulmuş halini anlatan bir olayı siz değerli sağlık emekçilerine anlatmak istiyorum.

Voltaire, "Sadece iki günümüz var yaşamak için: Bu günleri de aşağılık heriflerin önünde diz çökerek geçirmeye değmez!" demiştir. Bu durum o dönemin değil tüm dönemlerin sorunudur. Tıpkı Fuzuli'nin Şikayetnamesinde, "Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar." sözleriyle döneminde yaşanan usulsüzlükleri neşrettiği gibi dönemin değil devleti yönetenlerin ahvalini de ortaya koymuştur.

Fuzuli'den günümüze beş asır gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen devlet kademelerinde günümüzün en büyük sorunlarının temelinde yolsuzluklar, usulsüzlükler ve liyalatın gözardı edilerek siyasileşen bürokrasi geliyor.

Bursa'nın değerli sağlık emekçileri, her geçen gün daha ne kadar kötü olabilir dediğimiz de gelen günün getirdikleri bir önce ki günü aratır oldu. Kanunların uygulanmayışı, suçluların salıverilmesi veya caydırıcı yaptırım ve cezaların olmayışı ülkeyi suçluların egemen ve değerli olduğu bir hale getirdi. Toplumun adalete ve devlete olan güveni kalmadığı gibi cezalandırmayacak algısı nedeniyle kişilerin kendi adaletini sağlamaya çalıştığı korkunç bir toplum olma yolunda ilerliyoruz.

Özellikle 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi sonrasında infaz yasası sokak jargonu ile delik deşik edildi. Şimdi erken seçim gündemimizde, olma ihtimali yüksek ama siyaset için bir gün bile uzun bir vade. Benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim seçim vaatleri arasındaki "Af"! Kara para aklayanlar, çete ve organize suç örgütleri liderleri ve üyeleri de bir çırpıda affedilir. Zaten ülkemiz uluslararası suç örgütlerinin bulunduğu bir ülke oldu. Her gün haberlerde bu örgütlerin eylemlerini, hesaplaşmalarını okuyoruz. Ne kadar "Normalleştik!" değil mi?

İnfaz yasası ve normalleşmeyi bir kenara koyalım, asıl konumuza gelelim. Bu hafta ki makalede sizlere kurumların ve kişilerin ismini, şimdilik belirtmeden, kamuoyunun bilmesi gereken bir ihaleden bahsedeceğim.

İlimizde bulunan kamu hastanesinde bir ihale yapılıyor. İhalenin içeriğinde, hasta çarşafı alımı var. İhale yapılıyor, ihale de en iyi fiyat veren değil de başka bir firmaya bu ihale kalıyor. Hatta bundan ötürü diskalifiye edilen firma konuyu yargıya taşımış. Bahsedilen doğru ise yarım milyon civarında bir fiyat farkı söz konusuymuş. İhale sonuçlanıyor ve hasta çarşafları kuruma veriliyor. Numune olarak gönderilen çarşaf ile ihale sonrasında gönderilen çarşaflar uyuşmuyor ve hastanenin çarşafları tutanın elinde kalmış. Bu rezaletin ilk kısmı.

İhaleyi alan firmanın sahibi, bir siyasi partinin yöneticileri arasında olmasına rağmen hastanenin müdüresi geri adım atmıyor ve konuyu direkt ihaleyi alan il yöneticisinin mensubu olduğu siyasi partinin il binasında çözmeye karar veriyor. Aslında müdüreyi ilgilendiren bir durum yok ama vicdan! Konuyu hararetli bir şekilde anlatıyor sonrasında çarşafları gösteriyor. Bu durum kongre sürecinde olan parti içerisinde hızlıca yayılıyor ki en tepeden ilgili il yöneticisi çağrılıp, açıklama isteniyor. İşte rezaletin ikinci kısmı burada cereyan ediyor. İl yöneticisi durumu kabul ettiği gibi buradan elde ettiği geliri partisine ayırdığını söylüyor. Bir nevi himmet parası!

Sonrasında ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Çünkü, her olay gibi bu olayın da bir sonucu olacaktır. Şahsi görüşüm sonuçta olan müdüreye olur. İl başkan yardımcısının mertebesi yükselir birde üzerine sağlıktan sorumlu olması için ricacı olurlar, baskı yaparlar!

Unutmadan! İl yöneticisinin ilimizdeki diğer kamu hastanelerinde de aldığı ihaleler var. Bu ihaleler ile alakalı yöneticilere yaptığı baskıları bilmeyen yok sanırım. Aslolan birileri çıkıp da bu il yöneticisinin şirketinin kamu hastanelerinden aldığı ihaleleri, yaptığı işleri inceler mi?

Yaşanan her şey gözlerimizin önünde yaşanıyor. Sonuçları da gözlerimizin önünde yaşanacak. Dante, "Cehennemin en azap verici yeri, büyük ahlâki çöküntü dönemlerinde tarafsız kalanlara ayrılmıştır." demiş. Bizler ahlaki çöküntülerin içinde kaybolmayacağız. Yazmaya, anlatmaya devam edeceğiz. Sizlerin elinden bir şey gelmiyorsa, yazılarımı daha fazla okuyucuya ulaşması için yardım etmeniz yeterli olacaktır.

Unutmayın! Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette "mutluluk olamaz."