Hayatımıza giren her insan belli bir amaç doğrultusunda çeşitli anlamlar yükler bilinçaltımıza..Bu anlamlar, zamanla edimsellikler ekseninde, bizlere farklı davranış ve tavır alma yetisi şeklinde bir ifade gücünü de kazandırır ki; biz buna deneyim diyoruz..Her insan, belli başlı bir yaşamsal hikaye kurgusu olan, yazarının da yine bizzat kendisi olduğu, derinlik, yaşanmışlık, anlamlandırma, bünyesinde şekillendirme özelliklerine göre bir kalınlığa sahip olan, kimisi geçmişe göre şekillenen gelecekte, yine geçmişi farklı roller ve biçimlerde inşa eden  Anı  kitabı gibidir.. Yaşanan olayın veya kişide bıraktığı izin derinliğine göre sayfa kalınlığının belirlendiği, bir şekilde karşımıza çıkarken; kimisi de başka hayatlardan esinlenerek çeşitli artılar katmaya çalışır zihin dünyasına...

Orada kendinden bir şeyler ekleyerek hikayeleştirmeye, özü en doğru şekilde yansıtmaya çalışarak sayfa kalınlığını belirler. Kimisi de hem geçmişten hem de gelecekten esinlenerek kurguladığı senaryosunda çoğu zaman karakterlerden bir tanesinin yerine geçerek yön vermeye çalışır. Seyrine öyle bir kaptırır ki, kendisini çoğu zaman bizzat o kurgunun bir parçası olarak görüp, karakteristik özellikleri yansıttığına dahi tanıklık ettirebiliyor. Kurduğu bu yakın bağ, yaşamında belki de olmak istediği kişi veya yaşam tarzına bürünüp, gerçek yaşamında sahip olamadığı birçok nitelik ve niceliğe sahip olarak arttırır sayfa kalınlığını. Bu da geçmişin ve geleceğin harmanından oluşan, kahramanlarının özünde yazarın ruhsal akışının yankılandığı karmaşık bir sentez olarak karşımıza çıkan roman türüdür ki; sayfa yapısı oldukça kendine has bir özellik taşır. Bu özellik her daim kahramanını ön planda tutarak, kurgudaki genel işleyiş ağının sirküle edilerek devamlılığını sağlamaya çalışır. Yani her insan, farklı edimselliklerin bir araya getirdiği özelliklerin toplamı olarak karşımıza çıkıp, kısa süre sonra yaşamımızın bir parçası haline gelebiliyor. Hikayelerine ve hayatın içindeki rollerine, duruşlarına, kazanım ve kayıplarına göre farklı değerler yükler, aynı şekilde onların da hikayelerinde kurulan bağın derinliğine göre yer edinerek, bir parçası haline geliveririz.

Bu yakın bağın neticesinde gelişen samimiyetin adı dostluktur. İnsan yapısı gereği, sosyal bir varlıktır, diğer insan ve sosyal çevrelerle iletişim kurup, bu yapının bir parçası haline gelme ihtiyacı güdüsüne kapılır. Her iletişim kurduğumuz insanda aradığımız hasletleri ne yazık ki bulamayabiliyoruz. O hasletler çok az insanda karşımıza çıkabiliyor. Bu insanlar bizler için çok özel değerler olup; "DOST" kavramının gerçek karşılığı,  en bariz örnekleridirler. Acı, tatlı her anımızı paylaştığımız, nazende yüreklerin, müstesna sahipleridirler. Ne kadar da azaldı sayıları günümüzde. Etrafımızda bu kadar sahte ve yapmacık, sadece kendi kişisel çıkarları dahilinde bizlerle münasebet kurarak menfaat elde etmeye çalışılan bir çarpık sistemde o değerler, ne kadar da anlam kazanıyor değil mi? Ama her nedense biz insanoğlu, o değerlerin kıymetini çok da bilemeyiz, yapmacık ve yalanlar ekseninde, bizleri sürekli olarak oyalayan aciz zihniyetli, vicdan fukarası takımını daha çok sever ve değer veririz. Bu durum son zamanlarda o kadar sosyolojik bir çöküntüye uğrattı ki insanları, maalesef " evrensel yalnızlık" dediğimiz kümülatif çoğunluğun oluşturduğu bütünlüğü tamamen kapsayabiliyor. Güven, sadakat, aile kavramı, aidiyet duygusu, sahiplenme, değerler, mutluluk kavramı,  toplumun şu anda eksikliğini hissettiği; insanoğlunun fıtratında olması gereken en muazzam yapı taşlarıdır. Bu taşları yerlerine yerleştirerek, yeniden özlenen toplum profilini çizebilir; evrensel yalnızlık dürtüsünden kurtulabiliriz. Kalınlığı, kurgusu, olay örgüsü ne olursa olsun her insan bir kitap niteliğinde çeşitli ritüellerden oluşan, kümülatif bir bütündür. Dikkatli bir okuyucuysanız, özlerindeki farkı yakalar ve ona göre bir anlam yüklersiniz. Hiç birimizin hayatı rastlantısal kurgularla nihayet bulmaz. Kader denilen ve çok önceden rolleri biçip, sahneyi hazırlayan hatta kostümlerimizi dahi hazırlayan İlahi Kudret, bizi öylesine bir araya getirmez. Mana ve öz burada kendini çok açıkça gösteriyor. Kabuğa aldanmayın; özüne bakın..! Deniliyor.. Fıtratta var olan hasletler öze inilerek fark edilir, etten, kemikten oluşmaz, göreceli değildir; sadece size ayna tutulduğunda görebileceğiniz bir akışın ruhunuzda uyanan sedasıdır ki; elinde tutan gerçek dosttan başkası değildir…

DOSTUM DOSTUM

Bin cefalar etsen almam üstüme oy

Gayet şirin geldi dillerin dostum oy

Varıp yadellere meyil verirsen oy

Gış ola bağlana yolların dostum dostum

İlahi onmaya yardan ayıran oy

Bahçede bülbüller ötüyor uyar oy

Kula gölge ise Allah'a ayan oy

Senden ayrılalı gülmedim dostum dostum

Pir Sultan abdal'ım gülüm dermişler oy

Bu şirin canıma nasıl kıymışlar oy

İster isem dünya malın vermişler oy

Sensiz dünya malı neylerim dostum dostum…!