Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Çanakkale Belediyesi ziyareti sonrası Halk Buluşmasında konuştu. Özel, TBMM’de Salı günü İsrail'in saldırıları ve Orta Doğu'daki gelişmelere yönelik yapılan kapalı oturuma ilişkin olarak, “Anladık ki Tayyip Bey, ona daha önce oy veren seçmenin ve 31 Mart‘ta artık onu ikinci parti yapan seçmenin, sarı kartı gösteren seçmenin, artık seçim isteyen seçmenin kulağına şunu söylüyor: ‘Evet yoksulsun, açsın, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük. İsrail saldıracak, benim arkama geçmelisin.’ Bu oyuna gelmemek için gittik, sorduk ve dinledik. Çanakkale’den Tayyip Bey’e diyorum ki ‘Eğer bir gün gerçekten bir beka sorunu olursa o gün ne yaptığımızın şahidi topraklardayım ben şu anda. Çanakkale’deyim. Eğer bir gün bu ülke yeniden işgal ve saldırı tehlikesiyle karşılaşırsa merak etme. Bu meydanda, dedesi Conkbayırı’nda kefensiz yatanların torunları var. Evvelallah biz buradayız. Ama durduk yerde ‘Savaş olacak’ deyip, ‘Füze gelecek’ deyip, televizyonlara bunu konuşturup, yoksulluğu unutturmaya kalkıyorsun. Bu oyuna gelmeyeceğiz, gelmeyeceğiz” ifadesini kullandı.
Çanakkale Belediyesi ziyareti sonrası halk buluşmasında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Bugün 31 Mart seçiminden sonra Atatürk’ün kurduğu partinin, tam 47 yıl sonra birinci parti olduğu 31 Mart akşamını birlikte yaşadığımız, Çanakkale’de 14 belediye kazandığımız, bizde olmayan üç belediyenin meclis çoğunluğunu kazandığımız, geçtiğimiz sefer büyük haksızlığa uğradığımız il genel meclisini yeniden kazandığımız, o gece hep birlikte gözyaşlarını tutamadığımız güzel insanlarla birlikteyim” dedi. Özel şöyle devam etti:
“Çanakkale Belediyesi’nde Gücümüze Güç Kattığımızı Görüyorum”
“1989’dan beri sosyal demokratların yönettiği bir şehir. Tarihi önemi çok büyük. 2002-2024 yılları arasında 22 yıl boyunca burayı Ülgür Başkanımız yönetti. Seçimlerde aday olmadı. Onurlu, vefalı bir veda ile bir bayrak devir teslimi yaşandı. Muharrem Erkek birlikte milletvekilliği yaptığım, MYK’da birlikte görev yaptığımız, o seçimi kazansaydık Adalet Bakanımız olarak ilan edilmiş Muharrem Erkek bu seçimi sizlerle birlikte kazandı. İlk altı aya baktığımızda, yapılan altı ayın sonundaki ölçümlere baktığımızda Çanakkale Belediyesi’nde gücümüze güç kattığımızı, ivmelendiğimizi, hareket noktamızdan daha ileriye gittiğini görüyorum. Bunda hemen ilk başta ilköğretim öğrencilerine beslenme çantasının hazırlanıp, yoksul öğrencilere aileleri, öğrencinin haberi olmaksızın teslim edilen beslenme çantası uygulamasından, 18 Mart Üniversitesi’nde başlatılan kampanya ile ücretsiz HPV aşı kampanyasına. İhtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine burs verilmesinden, Türkiye’nin en önemli sorunu olan okul temizliğinin Çanakkale Belediyesi tarafından yazın ortasında başlanıp, okullar açıldığında tertemiz yapılmasına kadar. Kent içi ulaşımın düzenlenmesi, sıkıntıların minimize edilmesine. Kente kazandırılan dört yeni parka, 2 bin 217 metre içme suyu, bin 27 metre kanalizasyon, 784 metre yağmur suyu hattının yapılmasına, sosyal belediyecilik anlamında halk kart, hoş geldin bebek paketi uygulamalarından dolayı başkanımızı, ekibini ve belediye meclisimizi yürekten tebrik ediyorum. Hangi partiden olursa olsun Çanakkalelinin oyları ile seçilmiş tüm belediye meclis üyelerine bu binanın önünde hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum. Elbette onlar görevlerinin gereği denetim yapacaklar, eleştiri yapacaklar. Ama hiç şüphe yok ki Çanakkale söz konusu olduğunda hep birlikte Çanakkale için tek yumruk olacaklar. CHP grubuna başarılar diliyorum. Tüm gruplara başarılar diliyorum.”
“Hepimiz Mustafa Kemal’in Askerleriyiz”
“Biraz önce Çanakkale Şehitler Abidesi’ndeydik, Çanakkale’ye gelince ilk olarak gidip o görevi yapmadan çalışmaya başlamaz CHP. Mustafa Kemal açısından son derece önemli, Türkiye tarihi açısından son derece önemli, 18 Mart 1915 deniz ve 9 Ocak 1916 kara zaferlerini kazandığımız, 59 bin 408 şehit verdiğimiz ama ‘Çanakkale geçilmez’ dediğimiz, toprak altında koyun koyuna, 59 bin 408 evladımızın, atamızın, dedemizin yattığı o abideye gururla gittik. O abidede meçhul askeri gördük. Meçhul askerin mezarının başında duamızı okuduk. Orada bir kez daha Çanakkale’den gururla hatırlatmak isteriz ki dünyanın dört bir yanından paralı askerler olarak gelmiş, dünyanın öbür ucundan kalkmış, Avustralya, Yeni Zelanda’dan gelmiş ve burada hayatını kaybeden askerler için 1934’te Anzak Günü’nde anneler geldi buraya. O gün Gazi Mustafa Kemal onlara hitaben bir mesaj yolladı. Okuttu, yayınlattı. O mesajı nasıl bir Ata’nın Cumhuriyet’i olduğumuz, nasıl bir Mustafa Kemal’in askerleri olduğumuzu hatırlatmak için bir kez tekrar etmek isterim, ‘Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler. Huzur içinde rahat uyuyacaklar. Onlar bu topraktan canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşturlar.’ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e oradan bu mesajı dinleyen anneler, ‘Madem ki evlatlarımızı bağrına bastın sen de bizim Atamızsın’ demiştir. Atamızın önünde saygı ile eğiliyoruz. Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Bundan onur duyuyoruz.”
“Cumhuriyet’in İlk 20 Yılında Yaşananlar, Son 20 Yılında Yıpratıldı”
“Bu güzel ülke 100 yıl önce büyük imkansızlıklarla kuruldu ve bugüne gelene kadar sata sata bitiremedikleri KİT’leri, kumpaslarla çökertemedikleri ordumuzu, Cumhuriyet’in tüm kurumlarını kurduk. Ve çok kısa sürede dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir toplumsal mutabakatla Türkiye Cumhuriyeti ilk 15 yıl içinde, ardından devam eden süreçlerde hızla yoksulluktan kurtulan, salgın hastalıkları yenen, milli gelirini artıran, işsizliği azaltan, toplu iğne üretemezken motor fabrikaları, vagon, uçak fabrikaları kuran, Sümerbanklarla, lastik fabrikalarıyla önce ihtiyaç olan alanları birer birer tesis eden, bu ülkenin rafinerilerini, limanlarını kuran bir süreci yaşadık. Cumhuriyet’in ilk 20 yılında, 25 yılında yaşananlar, son 20, 25 yılında tüketildi, yıpratıldı, içi boşaltıldı. Kimi hedef alındı. Kimi ortadan kaldırıldı, kimi işlevsizleştirildi. Aşı üreten Hıfzıssıhhayı kapattılar, pandemide memlekete ne büyük eksiklik yaşattıklarını gördük. Orduyu kumpas davaları ile perişan ettiler. İlinizin değerli iki milletvekiliyle, onurla görev yaptığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni işlevsizleştirmek, etkisizleştirmek ve bir kişinin aldığı kararların denetlenmeden uygulandığı ve felaketlere Yüce Meclis’in bile engel olamadığı bir sürece Türkiye’yi sürüklediler.”
“Bugün Yaşanan Yoksulluğun Sebebi, ‘Ben Bilirim’ Diyen Anlayışın Yaşattığı Ekonomik Felakettir”
“Ve birisi karar verdi. ‘Ben bilirim’ dedi veya ‘En iyisini damadım yapar’ dedi. Pandemiden çıkışta bütün dünyada faizler çıkarken, niye çıkıyor? Enflasyonu zorlamak için. Yüzde 3 olan enflasyonu yüzde 6’da gördü Avrupalı, yüzde 7 yapıp faizi durdurdu. Yüzde 9’da gördü ABD’li, yüzde 9,5 yaptı durdurdu. Ama biz ‘faiz sonuç değil, sebeptir’ deyip bütün dünya bir yana giderken, ‘ben bilirim’ diyen yüzünden enflasyonu her geçen gün yüzde 18-20-25, resmi rakamlara göre yüzde 86 ama bağımsız kuruluşlara göre yüzde 150’lere kadar çıkardılar. Bugün yaşanan yoksulluğun, bugün yaşanan Türk parasının değersizliğinin yegane sebebi Meclis’i, aklı, bilimi dışlayan, ‘ben bilirim’ diyen anlayışın yaşattığı ekonomik felakettir. Seçime kadar inadım inat gittiler. ‘Enflasyon olsun, tedbir alınmasın, millet felaketin farkına varmasın, para bol dolaşsın’ dediler. Seçimden sonra Mehmet Şimşek’i getirdiler. Mehmet Şimşek kendinden önceki yapılanlara ‘irrasyonel’ dedi. Kendi politikalarına ‘rasyonel’ dedi.”
“Vatandaş, O Bankanın Borcunu Öbür Bankanın Kartıyla Kapatıyor”
“Gele gele geldiğimiz noktaya bir bakalım. Haziran ayında göreve geldiğinde, 2023 Haziran’da vatandaşın bankalara borcu, hepimizin bütün bankalara toplam borcu 720 milyar liraydı. Şu anda 1,6 trilyon lira. Yani bir yılda yüzde 122 artmış. Fiyatlar artmış, konuşacağız ama bankaya olan borcumuz yüzde 122 artmış. İkiye katlanmış, üstüne geçmiş. Vatandaş alım gücünün kalmadığı ortamda, mutfak alışverişini dahi kredi kartıyla yapan, o bankanın borcunu öbür bankanın kartıyla kapatan, döndürebildiği kadar döndüren ama o büyüyen kartopunun altında ezilen bir süreçte. Eylül 2024 döneminde gıda enflasyonu TÜİK’e göre yüzde 43,7. Nedir TÜİK? ‘Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun kısaltmasıdır. Bu kurum Tayyip Bey’i üzmez, Erdoğan’ı üzmez. Ama emekli Tahir Amcayı üzer. Emine Erdoğan’ın adaşı Emine Teyzemi üzer, Fadıl Abiyi üzer, Büşra’yı, Nimet’i üzer. Bu kurum enflasyonu düşük gösterdiği için Nimet’in babasına az zam verirler. Üniversite öğrencisi Nimet, babasının gönderdiği harçlıkla geçinemez. Tahir Amca emeklidir. Erdoğan geldiğinde 1,5 asgari ücret emekli maaşı almaktadır. O gün Sayın Erdoğan geldiğinde en düşük emekli maaşı 1,5 asgari ücrettir. Bugün asgari ücretin bütün düşüklüğüne rağmen, eğer Tayyip Bey TÜİK’i, kendisini üzmeyen ama Tahir Amca’yı üzen bir kurum yapmasaydı bugün Tahir Amca 26 bin lira emekli maaşı alacaktı. Tahir Amca’nın, AKP iktidarından önce emekli maaşıyla 8 çeyrek altın aldığını unutmayalım. Bugün verilen 12 bin 500 lira ile 3 çeyrek altın alamıyor. Yani bir emekli düşünün, gitse şu karşıdaki kuyumcudan bir çeyrek altın alsa, cebine katsa, evine varsa baksa ki yok aklı çıkar. Evinden kuyumcuya kadar her yeri arar bir çeyrek altın için. Oysa bir emekli değil her emekli, sadece bir kez değil her ay, bir çeyrek altın değil 5 çeyrek altın kaybediyor. Emeklilere soruyorum, Tahir Amca’ya soruyorum. Bütün emeklilere, emekli Emine Teyze’ye soruyorum. Bir şey kaybedildiği yerde bulunur. Siz 1,5 asgari ücretlik, 8 çeyrek altınlık emekli maaşını 3 Kasım 2002’deki seçim sandığında kaybettiniz. Şimdi gelecek ilk sandıkta bulmaya var mısınız?”
“Biz Sizi Seviyoruz, O Zenginleri Seviyor”
“Biraz önce söyledim. Asgari ücretliler geçen sene seçimden önce en büyük oy kapısı olan asgari ücretliler… Türkiye’nin en kalabalık grubu... Ne diyordu Erdoğan? ‘Enflasyonist ortamda fiyatlar durmazken asgari ücreti yılda 4 kez zamlandırmayı düşünmeliyiz. Bunu yapabiliriz’ diyordu. Martta, temmuzda, ekimde ve aralık sonunda asgari ücrete 4 zammı müjdeliyordu. Oyu aldı, şimdi döndü ve diyor ki ‘Biz asgari ücrete yılda bir kere zam yaparız. Verdiğimiz 17 bin lira ile 12 ay boyunca geçineceksiniz’. Tayyip Bey’in geçen sene 1 Ocak’ta asgari ücretliye verdiği maaş 17 bin lira. 1 Ocak’tan bugüne kadar tam 6 bin 200 lira yıpranmış ve erimiş durumda. O günün 17 bin lirası, o günün 11 bin lirasının altında. Vergide adalet yok. Her geçen gün ele geçen maaşlar azalıyor. Büyük sıkıntı var. Seçim zamanı ‘Dört kez zam yapacağım’ deyip, geçim zamanı asgari ücretliyi unutanlar… Asgari ücretliler onları unutacak mısınız, yoksa sandıkta hesap mı soracaksınız? ‘10 bin liralık emekli maaşını bir asgari ücret yap bari’ dedik. Biz gelince 1,5 yapacağız. 17 bin lira yapacak. ‘Hayır’ dedi, 2 bin 500 lira zam yaptı ve bu bile ‘33 milyar yük yarattı’ diyor. ‘Asgari ücreti 17 bin liradan 25 bin liraya çıkar’ dedik. ‘Yapamayız, 100 milyara yakın para lazım’ dedi. Bakın bugün asgari ücret 25 bin lira olsa, en düşük emekli maaşı da 17 bin lira olsa dahi toplam cepten gidecek para 200 milyarı geçmiyor. Geçen sene beşli çeteye ama onlar beş kişi değil adları beşli çete… 20-25 şirkete ödemeleri gereken vergiden vazgeçen devletin, yani Plan Bütçe Komisyonu’nda kazanmış, tahakkuk etmiş, ödemesi lazım, bu yandaş şirketlerden affedilen vergilerin toplamı, bulamadıkları paranın tam 3 katı, tam 3 katı. O yüzden ‘Para yok, kriz var.’ Kriz olduğu doğru, senin yüzünden var. Para yok değil, para var ama siyaset belirlemek, öncelik işi. Sen zengin seviyorsun, biz yoksulları seviyoruz, emeklileri seviyoruz, emekçileri seviyoruz, çiftçileri seviyoruz, esnafları seviyoruz, gençleri seviyoruz. Biz sizi seviyoruz, o zenginleri seviyor.”